Sayfalar

28 Temmuz 2014 Pazartesi

Yıldızlara Öfke

Söyleyeceklerim pek çok aslında. Ama kelimeler taşıyamaz hiçbirini. Eğip büküp, kırpıp köşelerini, işte böyle anlatmaya çalışıyorum.
Adaletsizliğin ölümüne kol gezdiği bu dünyada yaşamaya çalışmaktayız.
Ne güzel söylemiş şair, ‘Bu ne çıldırtan denge, yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe.’
Onların derdi var boyumu aşar, onların derdi var üflesem söner. Bir hayat ki üşütürken yakıp, açarken solduruyor. Geçmiş, geçmemek için kazık çakıyor ömre. Ve fırtınanın ardından yıkılıp dökülenleri topluyoruz hep biz.
Kabul edemiyorum. Hayatın o acı nefesini yüzünde hiç hissetmemiş insanlar nasıl oluyor da oturdukları yerden vatan millet Sakarya diyorlar. Yahut parıltılı hayatlarında bir yıldız eksik olunca sızlanan bu varlıklar, içi bomboş kalmış bizlere dert anlatıp, hayatın zorluğundan dem vuruyor. Görmüyor mu gözleri karanlığı. Anlayamıyorlar mı bir insanın gözlerindeki yalnızlığı ve o saf sızıyı. Saygı duymayı dahi beceremez böyleleri yıkımlara. Onlara göre kalkmalıdır karşısındaki her daim ayağa. Ötesi melankoli ötesi zayıf karakterliliktir. Ki nereden bilecekler ki kalkmak isteyip kalkamamayı, içinde mutluluk arayıp bulamamayı. Bilemezler. Anlayamazlar. Ve dahi anlamaya da çalışmazlar.
Bugün bayram millet. Bugün sevinç günü, bugün renklerin günü. Lakin bu yalnızca o yaldızlı hayatların masalında böyle. Geri kalanlarda ise kademe kademe solan renkler ve en sonunda dipsiz bir karanlık var.
Ölmeyi göze almış çocuklar, yıkık dökük camilerde namaz kılan Müslümanlar, çocuklarını ve namuslarını düşünmekten perişan olmuş kadınlar, kimsesizliğin kol gezdiği topraklar… Ve tüm bunlara oturdukları o yumuşak koltuklarından beş dakika üzülüp vicdanlarını susturmak için iki kelam yazıyorlar. Bazılarının haberi bile yok, öyle yüksekteler ki göremiyorlar olanları.
Baba parası yemenin yahut baba güvencesinin tadına varmış insanlar, köşede ona umut verecek ayağa kaldıracak birileri hep var olan insanlar… Sizden nefret ediyorum. Dayanamıyor ve kabul edemiyorum sizi. Karakterinizin iyiliği dursun kenarda, geldiğiniz mevkilerde unuttuğunuz hayatın gerçekleri adına kızgınım size. Çok kızgınım.
Benim de var pek çok arkadaşım böylesinden. Ama devam edemiyorum. Bu uçuruma tahammül edemiyorum. Kıskançlık belki böylesi. Öyle olsun varsın. Ben hiçbirinin parlak yıldızında değilim, ben hepsinin içinden sildiği empati duygusunda, yerine koyduğu duyarsızlıktayım.


İyi bayramlar olsun.

27 Temmuz 2014 Pazar

Bir Yalnızın Teşekkür Mektubu

Teşekkürler.
Teşekkürler beni bu karanlığımla baş başa bıraktığınız için.
Teşekkürler kendi sevinçlerinizde boğulup beni unuttuğunuz için.
Teşekkürler anlamaya çalışmadığınız ve sorgulamadığınız için.
Teşekkürler bu zor zamanlarımda yanımda olmayacağınızın altını çizdiğiniz için.
Teşekkürler kara gün dostum olmadığını yüzüme bir tokat gibi vurduğunuz için.
Teşekkürler bana iliklerime kadar yalnız hissettirdiğiniz için.
Teşekkürler arkadaşlığın yalnızca gülüp eğlenmek ve iki teselli sözünden ibaret olduğunu bana gösterdiğiniz için.
Teşekkürler kimsenin kimse için üzülemeyeceğini kanıtladığınız için.

Teşekkürler.

23 Temmuz 2014 Çarşamba

Bittin

Bırak artık sığınacak bir liman aramayı falan. Kimse korumayacak seni hayatın hırçınlığından. Kimse tutmayacak elinden, kimse kaldırmayacak seni yerden. Kimse, hiç kimse kolaylaştıramaz bunu. Kimse çekeceğin acıyı dindiremez. Çok acı çekeceksin. Darmadağın olacaksın. Kabullen bunu. Ve bunu bile bile şimdi kalk yerden. Topla dağılan parçalarını. Savaş başladı bile. Herkes yolunu aldı. Sense sadece bir yığın yara aldın. Boş geçen onca zaman. Aslında boş değil, umut etmekle geçen diyelim biz ona. Ve şimdi kurduğun tüm hayallerin altında kaldın.
Neden inandın. Neden umut ettin. Sen hazırlamıştın kendini pekala bu sona. Neden kandın başkalarına. Aptalsın sen. Hep aptaldın. Ve öyle kalacaksın. Bu halinle daha nasıl acılara mahkumsun kim bilir.
Miden mi bulanıyor geleceğine bakınca, kalbin mi çarpıyor, için mi sıkılıyor. Haklısın. Ama hakkın yok. Hakkın yok mızmızlanmaya. Sen yaptın bunu. Şimdi ağlamaktan daha iyisini yap. Parçalarını topla demiştim sana. Hala dolu gözlerle bakma bana.
Şimdi her şeye yeniden başlayacaksın. Hiç yapmamışsın gibi. Çok sıkılmıştın değil mi. Sınırlarını zorlamanı izleyeceğim. Bu yükün omuzlarını kanatmasını izleyeceğim.
Korkuyor musun?
Kesinlikle korkmalısın.

Kesinlikle…

20 Temmuz 2014 Pazar

Huzuru Kovalamak

Gürültüler büyüyor kafamda.Bir alev parçası sıçrıyor sanki üzerime. Sussalar keşke. Keşke yalnızlığım sessizlikle taçlansa. Olmuyor. Hiç olmuyor. O kulaklarıma dokunduğu anda uğultuya dönüşen ses, peşimi bırakmıyor.
Anlatmaya çalışıyor, anlatamıyor ve anlatamadıkça daha da hevesleniyor. Öfke çizikleriyle çınlıyor sesi. Ve bu keskinlik zihnimi yırtıyor. Ben de bağırmak istiyorum. Susması için. Düşüncelerimi kaçırıyor bu karmaşa. En güzellerini yok ediyor. Biçimsiz olanları kalıyor geriye.
Müzik dolduruyorum sonra kulaklarıma. Yine de aradan sızıyor bu vahşilik. Başıma ağrılar dolanıyor. Öfkem boğazıma düğümleniyor. Bir an olsun duramıyor karmaşa. Düzelemiyor. Kendimi soyutlamaya çalıştıkça iğneler batıyor derime. Gözlerim kapanıyor çaresizlikten. Uyuyup kaybolmak istiyorum uykunun dinginliğinde. Lakin bilinçaltımın karmaşası da muhalefet dinlenmeme.
Huzuru kovalayıp duruyorum hep. Farklı mekanlarda farklı zamanlarda… Ne o duruyor ne ben uzanabiliyorum ona. Bir kabusa öykünüyor hikayemiz, çocukluktan kalma. Ne kadar koşarsam koşayım oynayamıyorum yerimden. Bağırmak için açtığım ağzımdan sessizlik fışkırıyor. Uyanamıyor ve uyuyamıyorum. İncecik bir çizgide sendeliyorum. Ve bilincimi yitirip her şeyin bittiğini zannettiğim her anda, yeniden doğuyorum.
Huzur koskoca bir deniz. Ufukta gökyüzüne değiyor, belki biraz güneş bulaşmış kenarına. Bir avuç yeter de artar, bana önümdeki bu uçsuz bucaksız maviden. Ama ne zaman ellerime alsam, parmaklarımın arasından sakince akıp gidiyor. Zaman gibi… Kaygısız ve umursamaz.
Bardakları çatlatan bir yağmur başlıyor sonra. Şiddeti tenimi yakıyor. Susuyorum… Susuyorum ama bir damla bile düşmüyor dudaklarıma. Gözlerimi kapatıp bekliyorum. Donuyor içim. Hayattan soğuyorum. Ama hiç gitmiyorum. Gitmeyi bir an dahi geçirmiyorum aklımdan.
Hala peşinde olduğum bir huzur var, geceleri bana ninni söyleyen hayallerim…Bırakıp gidemeyeceğim kadar mühim isimler yazılmış kalbime.

 Hayatımın tüm bozuk yerlerinde aynı parmak izleri duruyor. Daha yakından bakınca onların bizzat benim olduklarını görmem zor değil. Suçlamalarım yersiz düşüyor bu durumda. Daha konuşulacak bir şey yok zannımca. Ben yazdım bunu. Ve elbet ben oynayacağım. 

15 Temmuz 2014 Salı

YOK




Bir ateşin ortasında kaldım kaçışsız.
Küllerim bile yanıyor.
Ama hala inanmaktayım gelecek günlere.
Bu ateş öldürmez insanı, yalnızlık kadar.

Affedilmek için çok karanlık 
Yargılanmak için fazla başıboş... 
Tutup kolumdan kovsalar onu da anlayacağım
Lakin dokunmayı dahi günah sayıyorlar.

Ne saygısı kaldı suretimin artık
Ne de tahammülü yalan yanlışlara.
Aldanıp da düşen kendi kurtulsun diyor da bir yanım,
Diğeri merhamet denizine mahkum

Bayrağımı diktiğim dağlar karlı 
Dokunduğum her kalp yaralı
Tüm kaleleri yıkık yenik bir komutanım ben

Mahcup dönmelerim, her geceye.

Çalacak bir kapı yahut sapacak bir yol yok.
Hiçbir şeysiz ve hiçbir yersizim.
Bir parça ay doğsa içime
Gözyaşlarım denize varacak.