Ağzımın tadı kaçık bu ara. Aslen ağız tadı değil tabi
mesele. Hayatımın tadı nerde? Soru bu, uzun bir zamandır. Cevabı olmayınca
gücenip kenara çekilmiş bir soru.
Kalkmıyorum hiç yerimden. Ne duyduğumun ne gördüğümün hükmü
var. Durduğum yerde vakti bir asra tamamlıyorum sanki. Zaman mevhumum iki
aylık. Hep ağlama. Hep ağlama. Daha doğrusu ağlayamama. Hani gözyaşları barajın
önünde birikmiş, bir delikle yıkacaklar o duvarı ama ortada bir çatlak bile
yokmuş gibi. Tabi bir çatlak bile yok diyorum ama ortada yıkık dökük bir şehir
var efendim. Az önceki yalnızca vaziyeti betimlemek için bir misal. Yoksa
ruhani bir tufanın zedeleriyiz nihayetinde. Yaramız beremiz çok. Acımız büyük.
Ama unutmadık gülmeleri de o ayrı. Bilhassa günün o en
kirlenmemiş saatleri var ya…Pırıl pırıl sabahlar… İşte o vakitler etrafta
görünmez bir rüzgar gibi esiyor huzur. Gönlümün pencereleri açık, perdeleri
uçuşuyor. İçeri biraz olsun hava giriyor, hayat giriyor. Nefes alıyorum. Gülmek
bir yana mutlu bile oluyorum.
Yazmadım uzun zamandır. Kalem şaşkın kağıt şaşkın. Hiç
şaşmasınlar. Kolaydı sanki yazma işi. Bana zor. Ben öyle hiçliğe yazamıyorum.
Bir his alev almalı içimde önce. O büyük bir yangın olup yakmalı her yanı.
İçimde, gelmiş geçmiş ne varsa bir bir küle dönmeli. Ben, küle dönmeliyim.
Parmaklarımı bile hareket ettiremeyecekken hüznümden, kelimeler geçmeli gözümün
önünden. Dumanla dolmuş ciğerlerime biraz olsun hava girmesi için peşine
düşmeliyim o kelimelerin. Sonunda daha diplere düşeceğimi bilsem de bir tatlı
nefes için almalıyım kalemi elime.
İşte o vakitlerde
kalem kağıda kavuşur, tam birleştikleri o noktadan bir ip düğüm alır. Ve ben
hüznümü dikerim kağıtlara. Özlemimi, öfkemi… Ve unuttuğum ne varsa küllerinden
doğar bir hayalet gibi sarar dört yanımı. Ve ben küllerimden doğarım yeni
yangınlar için. Yeniden yanmak için. İyileşmek, yeniden yaralanabilmek için.
Ne gerek vardı şimdi bunları anlatmaya. Bilmiyorum. Ama
yazmazsam, ihanet etmiş hissediyorum yazmaya. Sanki uzun müddet yazmazsam terk
edecekmiş gibi beni bu yazma işi. Ve ben buna hazır olmadığımı biliyorum. Sırf
bu yüzden, unutmamak pahasına hiçbir şeyi, her şeyi yazıyorum.
Hep böyle melankolik mi olmak zorunda diyenlerim çok. Ben de
aynısını soruyorum ya yıllardır hayata. Ama böyle yazılmış işte, şimdilik
elimizdeki senaryo bu. Biz de isterdik romantik komedi olsun. Hadi romantik
kısmı tam bir pembe hayal. Bari komik olsun. Ama yok. Bu muhitlere pek
uğramıyor o tür senaryolar. Bizimkisi daha çok ana haber bültenleri öncesi
ikinci sınıf günlük dizi.




