Yerdeyim. Öylece oturup düşüşümü düşünüyorum yüzyıllardır. Beni kaldırmak için dahi uzanmamışken hiçbir el, hala beklemekte bir yanım. Lakin dönüp bakan bile yok şu kalabalıktan. Herkesin bir telaşı var. Yetişmesi gereken hayatı, ulaşması gereken geleceği… Benimki de orada duruyor işte. İki adım ötede. Ama dokunamıyorum. Ulaşamıyorum bir türlü.
Taş soğuk ve acımasız. İçimi üşütüyor. Kendime olan öfkelerim bile ısıtamıyor içimi. Üşüyorum. Öyle çok üşüyorum ki, yarı kapalı artık gözlerim. Güneş elini eteğini çektiğinden beri benden hiçbir şey eskisi gibi olmadı zaten. Kalbime sızan soğuk, değiştirdi tüm benliğimi. Daha sert oldu belki çehrem. Ama hiçbir zaman düşmelerden alamadım kendimi. Kalksam ne olacak bu durumda. Bunca koşan insanın arasında yine onların rüzgarına kapılıp düşmeyecek miyim. Ve yine kalkıp içi boş meydan okumalarımla hayata yine yine ve yine yenilmeyecek miyim. Ne yaparsan yap, benim sana biçtiğim elbiseyi giymek zorundasın diyor bana. Kuralları o belirlerken baş kaldırıların karşılığı ne olur biliyorum.
İşte şuradan geçen bir trenin ıslığı değil mi. Alıp gitmiş tüm zaferlerimi. Bir vedam bile yokken ellerimde. Kim inanır bir zamanlar diye başlayan cümlelerime. Susmalı böyle zamanlarda.Gururum bende kalmalı hiç değilse. Uğruna bin kalp feda ettiğim kıymetli gururum…
Yorgunluk ne elem bir vaziyet.
Omuzlarım akşam güneşi gibi çöküp gidiyor artık. Nefeslerim hep yarım yarım. Bana çarpıp geçen insanlar, sevdiklerim. Hala kör bana gözleri. Olsun. Çekildikçe daha çok çekiliyorum içime. Uzanıyorum boylu boyunca sert taşlara. Soğuğa aldırmaz oldu bedenim. Belki kalkarım sabaha. Ama önce güzel bir uyku çekmeliyim.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder