Yorgun olan bir ben miyim? Başkalarından arta kalan bir
hayatı paylaşmayı öğrenen, nefes nefes soluyan sabrı bir ben miyim? Bir benim
hayattan anlamlar çıkaran, mutluluk harici tüm duyguları adım adım belleyip
mutluluğu el yordamıyla bulan. Böyle sürüp gider mi kimse bilemez ama sanki yazlarıma
geldi kazındı bu kehanet. Bu kehaneti buldu yazlarım… Suçu yaza atıyorum evet. Hatta bu sebeptendir
ki sonbaharı umutla bekleyip tüm bu döngüyü yalancı bir masal gibi anlatıyorum
kendime, işte bu, böyle. Bir ben, bir de çok eski dostlarım bilir’idi’. Eskimiş
dostlarım...
Dostlar da eskirmiş mevsimler sonunda, bunu da öğretti yaz
bana. Evet tüm suçları yaza atmakta kararlıyım. Bu benim umut etme biçimim. Sonbaharı
beklemek, benim kimsesiz umudumdur. Yaz gazisi bir ruhun soluklanma yeri,
sonbahar... Sonbaharı anlamak gerek yaşamayı anlamak için. Ve herkes kendine
göre tercüme eder bu mağrur mevsimi. Bence kurumuş yapraklar demektir ki,
'tükendim' 'bittim'. Çıplaklığına aldırmadan kışa meydan okuyan dallarsa der ki
' buradayım, her ne kadar eksiksem de kayıpsam da, tam buradayım, en derine kök
saldım, kolay olmamalı beni yok etmek.'. İşte bu, hayatın en gerçek kavşağıdır,
görebilenlere.
Sonbahar severler olarak hayatı sorguladığımıza inanıyorum. Zira
mevsimleri yargılayıp anlamlandıran birine az rastlanıyor bugünlerde. İyi midir
bu, bilemiyorum. Belki de sormadan sorgulamadan yaşayıp gitmek gerek. Ama buna
yaşamak demem ben, en azından yersiz biten bir ottan farkı olmalı insan denilen
varlığın. Çiçeklerle konuşmalı, radyoyu açıp balkondan koşup gelen rüzgara
bırakmalı kendini, çay içmeli, duyduğu hikayeleri tam solunda hissetmeli, 'ben
olsaydım' diyebilmeli, baharları sevmeli, bulutların tüm renklerini bilmeli,
ufku kapatan dağlarsız manzaralar aramalı, konuşmalı, yorulmalı, unutmamalı...
Acımalı, acıtmalı, nefessiz kalmalı koşmaktan, bir şeyleri yıkıp devirecek
öfkeyi ateşlemeli içinde, gözlerini kaçırmalı, gözlerini dikmeli bazense deli
gibi, ağzına geleni değil akla gelmeyeni söylemeli. Umut edip bozguna uğramalı,
her şeyini yatırıp tek bir amaca kaybetmeli, sadece kaybetmek değil,
mutluluktan ağlatacak kadar güçlü zaferler elde etmeli.
Yaşamalıyız diyen bir ben değilim değil mi? Boyu kadar
başakları olan o sarı tarlayı tam ortasından kesmek isteyen iki yana açılmış
kollarıyla, ulu bir çınarın kollarına dolanmış tahta salıncakta uçurumlara
uçmak isteyen, yıldızlı bir gecede denizin hemen yanında sabahlamak isteyen,
otoyola çıkıp arabalarla yarışırcasına koşmak isteyen, karda uyumak isteyen, evine
sığmayacak kadar çok dostu evinde ağırlamak isteyen, arabasına sığmayacak kadar
çok dostu arabasına doldurup bilmediği bir şehre sürmek isteyen gece gündüz…
Yaşamak isteyen bir ben miyim? Bir ben miyim kalbini huzurla şişirmek isteyen?
Bir benim ki sonbahara böyle bakan, hayatı böyle anlamlandırmaya çabalayan, yaşamanın
ne olduğunu bilen bir ruh daha bulamadı ruhum.
Anlattıklarım sadece edebiyattan ibaret gelebilir, olsun, ben yine de söylediklerimi ölmeden önce yapılacaklar listenize
eklemenizi tavsiye etmek isterim.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder