1 Ağustos 2013 Perşembe
Zaman Masalı
Zamanın hep aynı sözü verdiği sanılır insanlığa; 'geçecek'. Oysa zaman yalnızca geçen saniyeler yığınıdır. Anlamsızdır. Onu anlamlandıran, değerli kılan nasıl bizsek, zamanın vaadini zavallı bir teselli için okşadığımız omza asan da bizleriz. Söyleyecek söz kalmayınca zamana kalır tüm sorumluluk... Oturduğumuz o bir ayağı kırık koltuktan penceremizi süpüren mevsimler her şeyi iyi ediverecek zannederiz. Bu, pembe bir yetişkinlik masalıdır, çocukların uyku öncesi başucu masallarından daha yalandır üstelik. Malum, büyüklerin yalanları da büyüktür çünkü.
Yaşadığımız tüm o atlatılamayacak kadar fena görünen olayların hiçbiri unutulmaz. Zaman, dokunmaz bile onlara. Biz alışırız yalnızca. Bembeyaz bir tendeki yara gibi. Önce dehşetle inceler, baktıkça üzülürüz. Sonra alışır gözümüz, daha mühim yaralar olur belki ya da artık görüntüyü o kadar önemsemeyiz. Bir şekilde o yaraya bakınca artık dehşete düşmeyiz. Hatta bazen fark bile etmeyiz. Sanki doğuştan beri oradaymış gibi. Onunla var olmuş ve onunla yok olacakmışız gibi.
Hayatımıza dokunan acıtan yaşanmışlıklar da böyledir. İlk günden sonraki hiçbir gün aslında ilk günden farklı değildir. Hiçbir şey değişmemiştir, hiçbir şey geri gitmez. İlerleyen ve değişen biz olduğumuz sürece olanlar geride kalmış olur yalnızca. Ve zaman, bu ilerleyişimiz boyunca kaç saniye geçtiğini belirlememizi sağlar yalnızca. Ne yürütür ne unutturur...
'Hani zaman her şeyin ilacıydı' yakarışları hep aynı yalana baş kaldırıştır. İlaç yok. Geçmeyecek. Yalnızca alışacaksın. Her ne olduysa ne yaşadıysan sanki onunla var olmuşsun ve onunla da yok olacakmışsın gibi bir parçan olacak. Ve büyüyeceksin bunlarla. Kalbin büyüyecek. Değişeceksin. Geride bırakmak için, düşünmeden, kendiliğinden yürüyeceksin. Böylece iyileşeceksin, ben buyum diyeceksin ve iyileştireceksin, kendi kendini.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder